Aralık ayına geldiğimize inanmak gerçekten tuhaf geliyor. 2020 yılı kelimenin tam anlamıyla hayatımıza damgasını vurdu geçti. Hal böyle olunca, böyle bir yılda yani 2020’de hiçbir hedefinize ulaşmayı başaramadığınızı söylemekte utanılacak bir şey görmüyorum. Birkaç, hatta yüz adım geriye gittiğini söylemekte de utanılacak bir şey yok.
Yeni yılın ne getireceğini gerçekten kim bilebilir? Bu konuda endişelenen tek kişinin ben olmadığımı da biliyorum. Geçtiğimiz yıl hepimizin öğrendiği bir şey varsa, o da ne olacağını neredeyse asla bilemeyeceğimizdir. Aslında bir çok şeyi kontrol ettiğimizi düşünürken hiç bir şeyi kontrol edemediğimizi ya da kontrolümüze ihtiyaçları olmadığını onlardan ayrı kalarak gördük bu yıl. Gerçekten kontrol edebileceğin tek bir şey var, o da sensin.
Duygularımızın, zihniyetimizin, tepkilerimizin, neyi vurgulamayı seçtiğimizin, nasıl para kazanmayı seçtiğimizin ve kendimizle ilgili her şeyin kontrolü bizde.
Öyleyse, bir karar ve tavır alıp 2021’i kendi hayatımızın kontrolünü elimize aldığımız yıl yapmayı eminim ki benim gibi bir çoğunuz istiyordur.
İşte kendimizi sıfırlamak ve yeni yıla hazırlamak için yapabileceğimiz birkaç maddeyi bizim için derledim. Hadi itiraf ediyorum aslında kendim için araştırıp okudum ama burada paylaşmanın daha faydalı olacağına karar verdim.
Kalabalığı mı izleyeceksin yoksa kendi rotanı mı çizeceksin?
1 Ocak’ın sıradan bir gün olacağını düşünebilirsiniz, o cuma sabahı kalabalık yılbaşı partilerinde olamayacaksınız ve yeni yıl hakkında çok fazla düşünmeden normal günlük hayatınıza devam edeceksiniz.
Tamam, belki bir veya iki fitness hedefiniz olabilir. Ancak, bunu da Covidin ne zaman biteceğini öngöremediğimiz için bir süre sonra bu hedefin için çabalamayacaksın bile.
1988’de yapılan bu araştırmaya göre, yeni yıl hedeflerini belirleyenlerin %77’sinin bir hafta boyunca buna bağlı kaldığını, sadece %19’unun hedeflerini iki yıl içinde gerçekleştirdiğini ortaya koyuyor.
Üstelik istatistikler zamanla daha da kötüleşiyor: 2018 yılında yapılan bir ankete göre, yeni yıl kararlarını alanların sadece %4’ü bunları gerçekleştirebildiğini söylemiş.
Eeee Mustafa nereye varmak istiyorsun başla artık asıl derdini yazmaya dediğinizi duyar gibiyim. İlk sorum şu; 2021 için, 14 Şubat Sevgililer Gününe bile ulaşamayacak hangi hedefleri kendine koydun?
1 Ocak’ın sıradan bir gün olacağını düşünebilirsiniz, ancak bu 2021’in 1 Ocak’ı bazıları için eskisi gibi olmayacak.
En azından benim için öyle olmayacağını biliyorum. Hedeflerime zaten başladım. Bir ay öndeyim çünkü kendi yolumu çizmeye karar verdim. Bahanelerden yoruldum ve 2020’den itibaren hatırlayacağım bir şey varsa, kendime istediğim hayatı vermekten sorumlu olan tek kişinin yine kendimin olduğu.
Seçme şansınız var; ister kırmızı hapı alır ve istediği hayatı yaşayan grubun bir parçası olursun ister mavi hapı alıp bir hafta sonra havlu atıp diğerlerinin senin için seçtiği hayatı yaşarsın. (Of okurken bile insanın kalbi sıkışıyor.)
2020’yi bırakın.
Geçmişteki başarısızlıklarınızdan, endişelerinizden, stresinizden veya hayal kırıklıklarınızdan herhangi birini yeni yıla getirmenizin ne faydası var? Elbette hiç bir faydası yok ama bunu böyle söylemesi çok kolay dediğinizi duyuyorum. Çünkü bende sizinle aynı şeyleri söylüyor(d)um.
2020’nin berbat bir yıl olduğunu biliyorum. 2020’nin başında kendinize hedefler koyduğunuzu, planlar yaptığınızı, hayatınızda yeni düzenlemeler düşündüğünüzü hatta yeni ek işiniz üzerinde çalışmaya bile başladığınızı ancak pandemi vurduğunda her şeyin yokuş aşağı gittiğini de biliyorum veya tahmin ediyorum.
Çünkü 2020’yi sizin gibi, herkes gibi bende yaşadım. Oradaydım. 2020’nin öğreneceğim, büyüyeceğim ve keşfedeceğim muhteşem yılım olacağını sanıyordum. Bunun yerine, çok fazla duygusal strese, onlarca gerçekleşememiş hedefe ve büyük bir hayal kırıklığına dönüştü .
İşte olayımız şu ki; bunu yeni yıla götürmek zorunda değiliz. Klişe sözler vardır, yeni yıl bize umut, başarı, mutluluk getirsin deriz. Sen götürmezsen kimse yeni yılda sana bunları getirmez dostum. Daha az önce söyledim kendine istediğin hayatı vermekten sorumlu olan tek kişi yine kendinsin.
Bunu nasıl yapabilirsiniz:
Boş bir A4 kağıdı önünüze alın, oturun ve yılın sizi nasıl etkilediğini düşünün.
2020’de neyle mücadele ettiğimi anlamama gerçekten yardımcı olan ilk yaptığım şey buydu. Her şeyi yazdım ve bu daha önce hiç düşünmediğim şeyleri fark etmeme yardımcı oldu.
2020’de deneyimlediğiniz kesinlikle her şeyi temiz beyaz bir kağıda yazın, hiçbir şeyi içinizde bastırmayın. Acınızı, hayal kırıklıklarınızı, ulaşılmayan hedeflerinizi ve tüm başarısızlıklarınızı.
Daha az gezdiğinizi, mağazada beğenrek elinize aldığınız o telefonu diğer öncelikleriniz yüzünden alamadığınızı, işyerinizinin kapanması sebebiyle işsiz kalmanızı, eşinize söylediğiniz o sözü, çocuğunuza sebepsiz yere bağırarak ağlatmanızı, babanızı nasıl nazikçe mezara koyduğunuzu, hedeflediğiniz kitapları okuyamadığınızı, 10 kilo zayıflayamadığınızı, tırnağınızın pahalı çantanıza takılıp kırılmasını, diş ağrınızı, karın ağrınızı, aklınıza gelebilecek ve 2020’de yaşadığınız tüm olumsuzlukları bu kağıda yazın. İster bir sayfa olsun ister 40 sayfa, sadece yazın, yazın, yazın, yazın, yazın… Yazdınız bitti mi? Cevabınız evet ise, bu sayfaları şimdi yırtın ve çöp kutusuna atın. Çünkü 2020 bitti ve gitti.
Kendinize detoks yapın.
Detoks deyince aklınıza hemen şu maydanoz sulu, kiraz saplı, limonlu litrelik sürahiler gelmesin. Detox; detoksifikasyon veya detoksikasyonun kısatılmasıdır. Kelime manasıyla, toksik maddelerin insan vücudu dahil canlı bir organizmadan fizyolojik veya tıbbi olarak uzaklaştırılmasıdır ve esas olarak karaciğer tarafından gerçekleştirilir. Benim bahsedeceğim detoks da biraz buna benziyor.
En son ne zaman telefonsuz bir gün geçirdin? Sosyal medyaya çok sık bakamadığın, Facebook’taki, Instagram’daki en yeni durum güncellemelerini kontrol etmeye az vakit ayırabildiğin birkaç yoğun günden bahsetmiyorum. (Bu cümleden sonra gözü kasılanlar veya tansiyonu çıkanlar yazıya devam etmesinler bence.) Kendini sosyal medyadan, haberlerden ve aradaki her şeyden kasıtlı olarak en son ne zaman ayırdığınızdan, soyutladığınızdan bahsediyorum.
Milyoner ve Youtuber Alex Becker , 2020’de ona her şeyden çok yardımcı olan dopamin detoksu hakkında bir video yaptı. Dopamin, bizi bir şeyler yapmaya motive eden hormondur; seni heyecanlandıran şey aslında bu.
Aynı alkol gibi çalışır. Hiç içmeyen biri iseniz azıcık dahi içseniz hatta koklasanız bile sarhoş olabilirsiniz, ama yılların içicisi iseniz şişelerce içseniz bile sarhoş olamayabilirsiniz. Ama mutlu mesut bir şekilde karaciğeriniz biter, vücudunuz biter, hayatınız biter. Dopamin, zevkli veya ödül getiren bir aktivite yaptığınızda salınır. Ne kadar fazla beklenti oluşursa, dopaminin yükselme şansı da o kadar yüksek olur.
Pek çok insanın bilmediği bir şeyse, dopaminin bizi gerçekten neyin mutlu edeceğinin veya tatmin edeceğinin bir göstergesi olmadığıdır. Dopamin, bizi neyin mutlu edeceğinin son derece zayıf bir belirleyicisidir. Aslında yapmak istediğimiz şey, beynimizin dopamin almasını sağlamak. Bunu ise bizi gerçekten mutlu eden ve tatmin eden şeyleri yaparak gerçekleştirebiliriz.
Mesela lisedeyken bilgisayarımı çok severdim. Ne zaman derslerimden kötü bir sonuç alsam veya azarlanacak bir şey yapsam ( her zaman değil arada sırada), arkadaşlarımla buluşmama izin vermemekle veya odama kapatılmakla azarlanmazdım. “Bir daha zor açarsın o bilgisayarı” denirdi ve bu beni gerçekten mutsuz ederdi.
Detoxu nasıl yapabiliriz?
İzlenecek kural çok basit, yapmaktan zevk aldığınız veya beyninizi uyaran herhangi bir faaliyetten kaçınmak. Telefonunuza göz atmak, ekran saatlerinden kaçınmak, müzik dinlemek ve hatta herhangi bir hobiyle meşgul olmak olabilir.
Buradaki fikir, beyni mutluluk veren bir aktiviteden mahrum etmek. Sonunda, sıkıcı bir aktivite bile eğlenceli hale gelerek bizi mutlu edebilir, öyle değil mi? Böylelikle beyin onu sevmeye başlar.
Alex Becker şunları önermektedir:
- Telefonunuzu alın ve tüm sosyal medya uygulamalarını silin. (Birkaç arkadaş fenalaştı sanırım.)
İşte iyi bir pratik kural, eğer telefonunuz şu anda bir kol mesafesi yanınızdaysa veya sürekli olarak onu alma isteğiniz varsa, bu dopamindir. Beyniniz tam anlamıyla dopamine bağımlıdır ama merak etmeyin ölmeyeceksiniz, yaşayacaksınız. Sadece bu döngüyü kırmayı öğrenmeniz gerekmektedir.
- Telefonunuzu uçak moduna alın ve kullanmayın. Merak etmeyin bir kaç saat size ulaşılamayınca Dünya tehdit altında kalmaz, yada hadi iyisiniz Rahatsız Etme moduna da alabilirsiniz. Rahatsız Etme özelliği, aygıtınız kilitliyken aldığınız aramaların, uyarıların ve bildirimlerin sessiz olmasını sağlar. Ayrıca Rahatsız Etme özelliğini zamanlayabilir ve belirli kişilerden gelen aramalara izin verebilirsiniz.
- Hayatınızda az önce ki gibi size dopamin şokları veren şeylerle aranıza mesafe koyun. (Video oyunları, TV, üretkenlikle ilgili olmayan her şey gitmeli, bu sebeple kitap okumak bu listede olmamalı).
İlk iki gün en zoru olacak; belki 3 ve 4. günde zor gelebilir. Ama aslında rutin yaptığınız şeylerden zevk almaya başlayacağınız zamandır bu anlar. (Egzersiz yapmak, okumak, işinizle ilgili çalışmak) Çünkü beyniniz dopamin almak için yeni yollar arayacak.
TV izleyemezsiniz, sosyal medyaya bakamazsınız veya video oyunları oynayamazsınız demiyorum; bunu idareli yapmayı öğrenmen gerektiğini söylüyorum. Ancak, bunları ne kadar çok yaparsanız, size daha faydalı olacak şeyler için o kadar az motivasyonunuz olur.
Örneğin, şu anda telefon kullanımımı bende sınırlandırmaya çalışıyorum. Her zaman telefonumu kontrol etme dürtüsüne sahibim; şu anda yazarken gözümün ucundan telefonumu görüyorum ve Instagram ana sayfamı tazeleme hissini hayal ediyorum. Off, aman Allah’ım kendimi zor tutuyorum. Durun ya, 2 dakika bir bakayım geliyorum.
Üzerinde çalıştığım başka bir şey de televizyonu ortadan kaldırmak. Özellikle son bir yılda sanırım arka planda bir ses olması için TV’yi açık tutuyorduk ve ister istemez akşamları takılıp kalıyorduk.
Bu beni gerçekten olumsuz yönde etkiliyor çünkü en sevdiğim TV şovumu veya dizimi bir saat izledikten sonra çalışma motivasyonumun veya kitap okuma hevesimin ciddi derecede düştüğünü fark ettim.
Kendimizle yeniden çevrimiçi olalım.
Son haftalarda “düşünmek” hayatımda büyük bir yer kaplıyor. Her sabah yürüyüşümden sonra sadece 2-3 sayfa yazmaya öncelik veriyorum ( Bu yazının çoğunluğunu da bu anlarda yazıyorum). Endişem, hayal kırıklıklarım, hayat hakkında nasıl hissettiğim, aklımdan geçen ve burada söyleyemeyeceğim tüm diğer düşüncelerim. Ancak, farklı olan bir gün vardı. O gün gerçekten kağıda kendimi bıraktım ve kendim hakkında o kadar çok şey kabul ettim ki meğer o anı bekliyormuşum. Beni meraklandıran konu; “Kendimi gerçekten ne kadar iyi tanıyorum? Kendimi ne kadar anlıyorum? Kendimle ne kadar çevrimiçiyim?”
Düşünmek zordur. Ya da düşünmek demeyeyim de kendi kendini analiz etmek, boş bir odada yerde tek başına oturarak, gece karanlığını sıyırıp, gün aydınlık kıyafetini giymeye hazırlandığı anlarda, tüm karanlık ve dokunulmamış köşelerini bulup çıkarmak canını acıtabilir, gözünü yaşartabilir.
Unutmayalım ki harika şeyler asla konfor alanlarımızdan çıkıp gelmiyor ve harika olmak istiyorsam, biraz uğraşmam, çabalamam ve konforumdan taviz vermem gerekiyor.
İyi tamamda ne yapalım?
Namaz kılın: Dünya ile ilgili her şeyi geride bırakarak tamamen kendimize, kendi içimize, kendi düşüncelerimize döndüğümüz andır; ruh dinginliği sağlamanın, huzur bulmanın, bir an yaşanılan tüm sıkıntılardan ve dünyevi olandan sıyrılıp rahatlamanın, Yaratan ile buluşmanın adıdır namaz. Namaz kılamam mı diyorsunuz. O halde meditasyon yapın diyeceğim ama meditasyon için yoga matına ihtiyacınız var oysa seccade de aynısı. Yogaya namaste yaparak başlayacaksınız e kıyamın aynısı. Peki sırasıyla Ardha Uttanasana, Varjasana, Balasana isimli yoga hareketlerini üzerlerine tıklayıp bana neye benzediğini gerçekten, samimiyetle söyler misiniz?
Doğaya çıkın: Bir kaçışa ihtiyacımız var. Bir ofiste veya evden 7/24 çalışmak sağlığımız için tehlikeli olabilir. Hareketsiz bir yaşam tarzı, güneş ışığı eksikliği veya iç mekan hava kalitesi endişeleri, ofisimizde çok fazla zaman geçirmek sağlığımız için zararlıdır. Başka bir harika seçenek de seyahat etmektir, tabii ki pandemide zor olabilir, umarım virüs hayatımızdan bir an önce uzaklaşır ve rahatça doğaya çıkabiliriz. Hafta sonu için şehir dışına çıkmak tedavi edici olabilir. Şu günlerde yapamasak da yakındaki şehirlere hafta sonları için gezi planları yapıyorum, İstanbul’dan kaçmak mümkün olduğunda bu bize huzur verecektir.
Sevdiklerinizle ilgilenin: En sevdiğimiz insanlarla bağlantımızı kaybetmek çok kolaydır. Avucumuzun içindekinin dışında bir dünya olduğunu sık sık unutuyoruz. Sevdiklerinizle daha derin şekilde yeniden bağlantı kurun. Doğru insanlar, kendimizle ve gönlümüzle bağlantı kurmamıza yardımcı olacaktır. Hadi en azından whatsaptan hepsine mesaj atın. Ama bence arayın…
Günlük yazın: Şahsen bu benim favorim, bu benim meditasyon biçimim. Bu benim için başka türlü kendime dahi söyleyemeyeceğim her şeyi güvenle söylememin muazzam bir yolu. Bunu her sabah yapmayı deneyin; namazla kalbinizi günlük yazarak beyninizi boşaltıp hafifleyin. Zihninizin size anlatmaya çalıştığı şeye şaşıracaksınız.
Özetlersek
2021, hepimiz için güzel başlasın…