Elinde ki kalemi parmakları arasında sımsıkı tutarken aklından sürekli bu cümleyi tekrar ettiğini anlamak için gözlerine bakmak yeterliydi. Peki, ama nasıl? Yazdıkları milyonlarca insan tarafından okunan usta yazarların dahi korktuğu, çaba harcadığı ve hatta çoğu zaman kendi deyimleriyle başaramadığı bir konu bir şeyler yazmak.
Odasının camından karşı kaldırımda yürüyen adama ve elinden tuttuğu çocuğa baktı. Çocuk, büyük ihtimalle babası olan bu adamın hızına yetişemiyor her iki adımda bir zıplayarak babasına yetişmeye çalışıyordu. Bir an çocuğun kendisine baktığını hissetti. Sonra kendisine öyle geldiğini fark etti. Ardından tam ters istikamette bir arabaya gözü takıldı. Çok eski olmayan mavi bir araba ve camları buğuluydu. Arabanın arka koltuğunda ki ufak parmaklar cama bir şeyler yazıyordu. Dikkatle arabanın gittiği yöne kafasını çevirerek okumaya çalıştı bu yazıyı. Araba gitmişti. Gözlerini kapatıp zihninde canlandırmaya çalıştı okuduğunu. Evet, okuduğu zihninde canlandı; “!zaY” yazıyordu camda. Sıktı gözlerini ve elinde ki kalemi. Gözleri kapalı çözmeye çalışırken arka camda yazanı kalbini de sıktığını hissetti.
“Bu satırları cahil cesareti ile yazmamın ilk sebebi budur.
Kalp grafiğini gözünüzün önüne getirin. Kalp atışlarını zikzaklar eşlinde bir aşağı bir yukarı gösterir. Kalp atışı yaşamın sürekliliğini sağladığına göre yaşamda aynı bu grafiklerde ki gibi inişli çıkışlıdır dersek yanılmış olmam. İnişler ve çıkışlar. Yaşamımızda ki olayların ve durumların daha doğrusu psikolojimizin istediğimiz şekilde ilerlediğini görüyor, hissediyor veya farkındaysak zikzakların yukarı çıkan kısımlarının bu zaman dilimini simgelediğini; istediğimiz şekilde ilerlemediğini görüyor, hissediyor veya farkındaysak da zikzakların aşağı inen kısımlarının bu zaman dilimini simgelediğini az önce ki açıklamamdan sonra hemfikir olabiliriz, öyle değil mi? Fakat bu varsayımdan sonra aklıma şu soru geliyor ve cevaplamakta veya kabul etmekte zorlandığımı fark ediyorum; bu iniş ve çıkışlara ne kadar müdahale edebilirim? İniş ve çıkışları uzatabilirim, her an yerinden çıkacakmış gibi güçlü atmasını veya her an duracakmış gibi yavaşlamasını sağlayabilirim, tehlikeli ve zorda olsa arada bir tekletebilirim. Evet, bu saydıklarımı yapabilirim, peki neyi yapamam? Bu soruyu size değil kendime soruyorum ve sizin de kendinize bu soruyu sorup cevap vermenizi umuyorum. Ya da sizin cevabınızın umurumda olmadığını bilmenizin, beni biraz olsun rahatlatacağını düşünüyorum. Evet, evet tam demek istediğim bu. Çünkü bu yazıyı okunması için değil; kendimi, kendime ifade edebilmek için yazıyorum. Az önce bahsettiğim yaşam grafiğimde ki inişlerin en uzununu kısaltabilmek adına yazıyorum. Bir şeyler yazarak içimde biriken ve beni aşağı çeken her neyse onları dışa vurarak hafiflemek ve yaşamın devam ettiği müddetçe kuralı olan sırada ki hareket olan yukarıya doğru yönelmek istiyorum.
Araştırdım. Tam olarak neyi araştırdığımı bilmeden, araştırıp araştırmadığımı dahi bilmeden çabaladım. Evet, bu kelime daha doğru olacak sanırım. Çabaladım. Kendimi nasıl hafifleteceğim konusunda çabaladım. Çabalamaya da devam ediyorum çünkü henüz bir faydasını görmeye başlamadım. En basitinden başladım. Fiziksel olarak hafiflemeye başladım. Bedenimde ağırlık yaparak beni aşağı çekenleri hafifletmeye çabaladım aşağıya çekilişimin son bulmasını umarak. Kendimi kandırdım, en acısı da kendimi kandırdığımı bilerek yaptım bunu.
Fayda verecek farklı amaçlar için çabaladım. Çabalamaya da devam ediyorum. Bunu, bu yazıyı okuyorsanız da görebilirsiniz. Çünkü bu yazı, yeni çabamın ilk adımı. Grafiğini kendi imkânlarıyla yukarı çekenlerin ve istediği ritmi tutturanların ortak noktasının yazmak olduğunu öğrendim. Paylaşmayı düşünmeden, yazarken belki bir daha yazanın bile okumayacağı şekilde yazmanın insanı hafiflettiğini ve ritmi tutturarak yazılırsa daha da hafiflettiğini öğrendim. Peki, öğrenmek ile bilmek aynı şeyler mi? Bana sorarsanız hiç değil. Bilmek; öğrendiğiniz şeyi yaşamak ile ilgilidir, tecrübe etmektir. “
Kalemi bıraktığında elinin dirseklerine kadar ağrıdığını hissederek yüzünü buruşturdu. Camdan dışarıya baktığında yağmurun başladığını, insanların adımlarını hızlandırdığını, arabaların yavaşladığını fark etti. Gözlerini masaya çevirmeden önünde duran kâğıdı diğer eliyle buruşturdu ve masanın altında ki çöp kutusuna bıraktı.
Yazmanın da işe yaramadığına inanmaya başladı. Bu yolda onu ferahlatmamış, umuduna çare olmamıştı. Bir yandan da çabalarken okudukları zihninde kendilerini hatırlatıyordu. Hemen vazgeçilmemesi ve saçma sapan da olsa yazılmaya devam edilmeli diyordu zihnindekiler. Her şeyde olduğu gibi yine çabuk sonuç almak istiyordu kendince. Yazmayı seviyor, bir gün mutlaka bir şeyler yazacağına inanıyor hatta biliyor ama yine de yazmaktan şu an çok korkuyordu. Başlayacağı günün bugün olmasını ummuyordu. Çünkü başlamak için doğru yerde olmadığına inanıyordu. Daha mutluyken ve daha rahatken yazmayı ama her halükarda rahatlamak için yazmayı hayal etmişti daha önceleri. Ama kim bilir Japon yazar Murakami’nin yazmaya başlamasına vesile olan beyzbol maçında ki gibi bir ilham gelmiştir belki ona da. Olamaz mı!
Bir yorum