Algıda seçicilik midir yoksa tevafuk mudur bilemem ama geçenlerde karşıma çıkan bu yazıyı paylaşmak istedim. Her ne kadar bir anne tarafından kaleme alınmış olsa da kız çocuğuna sahip olan her babayı da etkileyeceğini düşünüyorum. Çünkü beni derinden etkiledi. Belki de ben fazla duygusalım bilemiyorum. Yazının kaynağı ve diğer konularda ki “kızıma mektuplar” paylaşımlarını yazının sonunda bulabilirsiniz. Sizde benim gibi duygusalsanız yanınıza gözyaşlarınız için bir mendil almanız faydalı olabilir.
Sevgili kızım,
Özür dile, eksilmezsin. Eğer gerçekten bir yanlış yaptıysan, haksızsan, zarar verdiysen, kalp kırdıysan özür dile. Neyse yaptığın, bir daha tekrarlamayacağına dair kendine söz ver ve bu sözü tut. Dilenmeyen ya da ertelenen özür, iki insan arasındaki zedelenmiş ilişkiyi kangren eder. Bu gönül ilişkilerinde de böyledir, arkadaşlar, iş arkadaşları, kardeşler, akrabalar arasında da.
Kendi dilinde özür dileme. Yani yaptığın bir yanlışı, kendince başka bir doğru ile tamir etmeye çalışma. İşe yaramaz. Karşındaki kişi senin dilinden anlamayabilir ve aslında beklediği, samimi bir özürden başka bir şey değildir. Herkesin anladığı ortak dili kullan. Onu kırdığının, incittiğinin farkında olduğunu ve bundan ötürü pişmanlık duyduğunu belirten bir çift söz yeterlidir.
Sesini mi yükselttin birine, sakinleş ve özür dile, bekleme. Sevmediği birine mi benzettin, yönelttiğin eleştirinin dozu ağır mı kaçtı, söylediğin yalan ortaya mı çıktı, hemen özür dile. Bekleme ki kalpler tıkanmasın, “Affet” de ki kalpler hafiflesin.
Bu, “hep aynı hatayı tekrarla ve sonra özür dile” demek değil. Nasıl olsa özür diliyorsun diye kırmaya, incitmeye devam etme. O zaman bir kıymeti olmaz. Zaten o kişi her kimse, bir vakitten sonra hayatında da durmaz.
Fakat kızım, ne kadar, günde kaç kere “özür dilerim”, hatta “çok özür dilerim” dediğine dikkat et. Küçük şeyler için, mesela birinin yanlışlıkla ayağına bastın, sözünü kestin diye bu sözleri tekrar edip durmana gerek yok. Bu, senin sürekli yanlış yaptığını, başkalarını hal ve davranışlarınla rahatsız ettiğini düşündüğün, giderek kendini ve hayattaki varlığını bir yanlış olarak gördüğün anlamına gelir ve bu sebepsiz bir suçluluk duygusu doğurur, sana gereksiz bir vicdan azabı yaşatır. Suçluluk duygusu ve vicdan azabı içinde yaşarsan mutsuz olmakla kalmaz, duyduğun eziklikle kendini hep başkalarına ezdirirsin.
Af dilememek büyüklenmektir. Kendini olumsuz sonuçtan sıyırmaya çalışmaktır. Kendi yanlışının sebebini başkasında aramaktır. Hep haklı çıkmaya çalışmaktır. Gerçekten kaçmaktır. Neticede sessizce kendini içindeki mahkemede yargılamaktır. İç huzursuzluğudur. Ve sevilmemek, istenmemek, kapısı çalınmayan olmaktır, yalnızlıktır.
Kızım, özür dilemeyi bildiğin gibi, gerektiğinde senden özür dilenmesini beklediğini söylemeyi de bil. Karşındakini suçlayarak, ezerek değil ama; davranışının, sözünün seni incittiğini, kırdığını açıkça ifade ederek ve bir özrü hak ettiğine inandığını söyleyerek. Sen iste, o af dilemezse dilemesin. Ama sen yine de bağışla. Bağışlamak, yanlışı unutmak ve o yanlışı yapanı her şeye rağmen sevmeye devam etmek değildir. Bağışlamak, gözünü kapattığında artık o yanlışı görmemek, o yanlış üzerine konuşup durmamak, hesaplaşmadan vazgeçmektir. Yanlışın sahibiyle arana yanlışın büyüklüğüne uygun bir mesafe koyarken huzur bulmak, hafiflemektir.
Hayat ne özür dilemeyip kasılacak, ne de özür bekleyerek üzülecek kadar uzun. Af dile ve bağışla ki kalbin hafiflesin.
İNSANSIZ OLMA AMA İNSANA DA YASLANMA
İlk yorum yapan siz olun