İş dünyasında daha fazla başarı elde etmek adına, özgüven mi yoksa gerçekçilik mi daha ağırlıklı olmalı? Aslında her iki yaklaşım da gereklidir. Fakat bu iki nitelik arasında incelikli bir denge bulunuyor.
İyimser insanlar genellikle olayların olumlu yönlerine odaklanır ve her şeyin olumlu bir sonuçla nihayetleneceğine inanırlar. İyimser bir bakış açısıyla başarılı iş ilişkileri kurabilirsiniz. Ancak gerçeklerle yüzleşmek ve işleri somut ve pratiğe dönük bir şekilde yönetmek de son derece mühimdir.
İş dünyasında gerçekçi olmak, zaman zaman özgüvenli olmayı da gerektirebilir. Mesela, ilk işinizi kurarken özgüven sahibi olmanız icap edebilir. Kendinize, mütevazi bir şirketle dahi dünyayı değiştirebileceğinize yönelik neredeyse abartılı bir inanç taşımanız gerekebilir. Bu inanç, sizi eyleme geçirir ve tüm uykusuz geceleri ve uzun günleri göğüslemenizi sağlar.
Ancak başka bir senaryoyu düşünelim. Potansiyel bir müşteri, son 12 ay içinde dört defa teklif göndermenizi rica eder. Ardından size kısaca teşekkür eder. Sokaklarda kulaktan kulağa yayılan dedikoduları duyarsınız ve başka bir firmanın projeleri üzerinde çalıştığını öğrenirsiniz. Henüz kesin değil, bu nedenle kapıyı açık bırakmaya karar verirsiniz.
Bir dakika.
Gerçekçi olmanın özünü hatırlayın – bir durumun GERÇEK halini kabul etmek ve PRATİK bir biçimde bununla başa çıkmak. Bu tanımı özellikle seviyorum, çünkü bir durumu soğukkanlı bir şekilde analiz etme ve bilinçli bir karar verme yeteneğini içeriyor. Bu olağanüstü bir nitelik.
Herhangi bir projeye yaklaşırken, her zaman beklenmedik durumlarla karşılaşabileceğimi kabul ettiğimi ve her duruma hazırlıklı olduğumu dile getirebilirim.
Bu bazen karamsar bir yaklaşım gibi görünebilir, ancak hakikat şu ki, her şeyin yolunda gideceği beklentisi hala devam ediyor. Bu çelişki, her gün deneyimlediğim bir şey.
Her büyük karar veya projeden önce, olumsuz bir durumla karşılaşabileceğimi öngören bir zihinsel kontrol listesi hazırlarım. Ardından çözülebilecek sorunlar için çözüm yolları düşünürüm. Çözülemeyecek şeyler için (ve bu çok mühim) durumu kabul ederim ve orada bırakırım. Her şey düzene girecek. Nasıl mı? Sorunları yarına bırakırım.
Evet, bazı şeyler ters gidebilir. Fakat evet, her şey yoluna da girecek.
Bu sıradışı yaklaşım yıllar içinde bana çok yardımcı oldu. Anksiyeteyi yönetmekte, yıkıcı kayıpların ardından odaklanmada ve en mühimi, zamanın benim için kullanılması gereken en değerli kaynak olduğunu anladığım zamanlarda beni kurtardı.
Karamsar olmayın, her şeyin başarısızlıkla sonuçlanacağını söyleyen biri olmayın. Benim gibi neşeli bir karmaşanın içine girebilirsiniz. Bir sunumdan hemen önce kendime “Belki daha önce duydukları bir fikri ifade etsem de, kesinlikle başarılı olabilir” diyorum. Ve ardından bir gülümsemeyle ekliyorum: “Ama daha önce BÖYLE duymamışlardı.”
? Peki siz ne düşünüyorsunuz? Özgüven mi yoksa gerçekçilik mi ağırlıklı olmalı? Yorumlarınızı bekliyorum!
İlk yorum yapan siz olun