Bugünlerde okuyor olduğum Zülfü Livaneli’nin Serenad isimli kitabını kısaca anlatmak isterim. Okuyacak olanlara fikir vermek veya okumuş olanlara biraz olsun hatırlatma yapmaktır tüm gayem.
Kitabın ana karakteri Türkiye’de yaşayan dul bir kadın olursa yazarı da Zülfü Livaneli olursa bir çok mesaj içeren roman olması kaçınılmaz elbette.
Türkiye’de geçen bir konu ama daha çok Nazi Almanya’sına atıfta bulunulan, o zamanlarda göçe zorlanan, Türkiye’nin ki henüz çok genç bir ülke olmasına rağmen bir çok bilim adamına kucak açan adeta ikinci vatanları haline gelen bir konu çerçevesinde geçen bir roman.
Biraz polisiye, biraz romantizm ama çokça yakın tarih
Biraz polisiye, biraz romantik biraz da dönemin Türkiye’sini anlatan günümüz Türkçesiyle yazılan okuması kolay ve sürükleyici bir kitap.
Serenad baştan sona mesajlarla dolu, Kırım Türklerinden, ülkemizde yaşayan ve zorluklar çekmiş olan Ermeni ve Kürt vatandaşlara, Almanya faşizminden kaçan – kaçamayan Yahudilere kadar birçok konularda mesajını vermiş ve görüşlerini belirtmiş, Livaneli.
Hiçbir iktidarın başındaki kişi eline silah alıp birini öldürmemiş olsa da verdiği kararlarla, izlediği yollarla birilerinin ölümüne, birilerinin üzülmesine sebep olmuşlar hatta hâlâ da olmaktalar tezini cesurca savunmakta.
Kahramanımız Maya’nın da dediği gibi, birilerinin saçma iktidar mücadelesi yüzünden, insanlar birbirine kavuşamamış ve acılar yaşanmış. İnsanların mutluluğu, iktidar oyunları arasında ne kadar da zavallı bir konu haline gelmiş.
Serenad, bu iktidar oyunlarının altında kalan, acılar yaşayan, kavuşamayan hatta ayrı düşen, isim değiştirmek zorunda kalan, yetmezmiş gibi din ve milliyet değiştirmek zorunda da kalan insanların anlatıldığı, gerçek konulara dayanan son derece duygu yüklü bir roman.
Tarihin, tarihimizin görünen yüzünün olduğu kadar görünmeyen yüzünün de anlatıldığı bir roman. İngiltere’nin, Rusya’nın, Almanya’nın ve ne yazık ki Türkiye’nin ayıplarının anlatıldığı, dile getirilmeyen, dile getirilmekten kaçınılan olayların yazıldığı bir kitap.
Zülfü Livaneli’ni tanımayan yoktur zaten, filmleri uzun uzun konuşulur, müzikleri keyifle dinlenir ve artık biliyorum ki yazarlığı da bir o kadar iyiymiş. Konuşma Türkçesi ile yazıldığı için okunması gayet kolay ve anlaşılır bir dil ile yazılmış.
Roman içinde farklı teknikler kullanmış ama kitabın akıcılığından hiçbir şey kaybettirmeden yapmış bunları, senaryo yazarı olmasının da bu durumda büyük bir etkisi var diye düşünüyorum.
Keyifle okunacak, okurken duygulanma yaşayacağınız, yer yer belki de bir bütün olarak sinirleneceğiniz kişilerin, kurumların olduğu güzel, okunması gereken bir eser.
Kitabı okurken sürekli aklıma Roberto Benigni’nin yazıp yönettiği ve oynamış olduğu, belki de 100 yılın en iyi filmlerinden biri olan “Life is Beautiful” aklıma gelmişti, kitabın sonlarına doğru da yazarın bu filme gönderme yapması çok hoştu.
Bu kitabı okuduysanız bir diğer tavsiye edebileceğim kitap ise Tekvin.
Kitabıma el koyman karşılığı kitap istiyorum, haberin olsun 😉